- Vaazlar
- /
- 1.Cuma Hutbeleri
Birinci Bölüm:
Sıfatlarıyla iyilikleri tamamlayan, nuruyla karanlıkları aydınlatan Allah Teala’ya hamdolsun. Ben şahitlik ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur, O’nun asla ortağı bulunmaz, takva ve mağfiret yurdu ancak O’dur. Ve yine şahitlik ederim ki Muhammed Rasulullah (s.a.v.) O’nun kulu ve elçisidir, Allah’a en üstün şekilde takvalı olan ve ona en güzel şekilde bağlanan yine Peygamberimiz (s.a.v.)’dir. Allahım tertemiz kıldığın Efendimiz Muhammed (a.s.)’a, ailesine ve tüm ashabına salat ve selam buyur.
Orucun gerçek gayesi:
Orucun Sırları:
Oruç ayı geldi. Her birimiz onun gelişine hasretiz, hamd olsun. Fakat bir müminin bağlanmış ama neden bağlandığını bilmeyen, neden salındığının da farkında olmayan bir deve gibi olmaması gerekir. Yani neden oruç tutup neden iftar ettiğinin farkında olmalıdır.
Ey Kardeşlerim ibadetler ve bunlardan olan oruç ibadeti, büyük amaçlar ve yüce hikmetler taşırlar. Bu hikmet ve amaçlara ulaşamasak bile en azından onları bilir, onlara doğru ve onların yolunda yürümüş oluruz.
İbadetler bu gayelerden uzak olduğunda ayinlere, putperestliğe dönüşebilir. Nitekim İslam insanı putlara tapınmaktan özgürleştirmek için gelmiştir.
Allah Teâlâ’nın bizim aç kalmamıza, azap çekmemize ihtiyacı yoktur, yine yemek yemeyi bırakmakla başlayıp, iftar etmekle biten bir ibadete de muhtaç değildir. Yemeyi ve içmeyi terk etmek, yasaklarından kaçınma ile kıyaslandığında hiç bir şey değildir.
Peki neden daha öncekilere emredilen diğer emirlerin bize emredilmemesine rağmen (Kuran’da belirtildiği gibi), onlara emredilmiş oruç ibadeti bize de farz kılındı?..
Derler ki, fakirlerin halini anlamamız hissetmemiz için, sağlığımız için, iktisatlı, ölçülü olmamız için, Allah’a güzel ibadet edebilmemiz için…
Bunların hepsi doğru, fakat asıl doğru olan Allah’ın kitabına dönerek orucun hikmetinin ve gayesinin ne olduğuna bakmamızdır. İşte öncelikle ona kulak verelim, orada buyrulur ki:
﴾ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿
“Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilerin üzerine yazıldığı (farz kılındığı) gibi sizin üzerinize de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.”
O zaman sebep takvadır, peki takva nedir? Bazılarının dediği gibi itaat midir? Kur’an’da takva ile ilgili iki yüz elliden fazla ayet vardır…Ona bu kadar dikkat çekilmesinin sebebi nedir?..
Ey kardeşlerim şöyle ki; takva, kelime manası olarak vaka (korumak) kökünden gelir. Korumak ise tehlikeye ve tehlikelerle kuşatılmış bir hayata karşı yapılan bir şeydir. Bu hayat ise zehri gizli olan taze bir bitkidir, onda kaygan buzlar aynı zamanda çöller de vardır. Kadınları şeytanın tuzaklarıdır, malı bağımlılık da yapar, kişiyi bedbaht hale de getirir. Ailesi ve çocuğu güvenmek ve kimseye muhtaç olmamaktır. Görkemli şeylere olan isteklerinde azgındır, fitnesi en güzel kıyafetindedir, uyanık olunmalıdır ki onun süs ile ziynetleri en yüksek derecededir.
Peki insan bu teşvik edici şeylere gönül bağlamaktan nasıl sakınır?
Bu istek ve arzulara dalmaktan nasıl kurtulur?
Tüm servetinin içinde sıkıştığında nasıl bundan sıyrılır?
Günahkar kadınların tahriklerine karşı nasıl dayanır?
Kazandığının helal mi haram mı olduğunu nasıl anlar?
Ve harcadığının Allah’a itaat çerçevesi içinde mi yoksa O’na karşı isyan mı olduğunu nasıl fark eder?
Biriniz derse ki, bundan ancak yüksek bir dağda bir ibadetgaha sığınarak kurtuluruz, bu tahrik ve fitnelerden bu şekilde sakınabiliriz.
O zaman biz de ona deriz ki, İslam ölçülü bir dindir, onda insanlardan uzaklaşıp inzivaya çekilmek, tamamen kabuğuna çekilmek, sıkıntılardan kaçmak hoş görülmez, tıpkı kötü yollara sapmanın, kötü şeylere güvenip sığınmanın, acziyet ve tembelliğin hoş görülmediği gibi.
Bu tahrik ve fitnelerden kaçarak takvaya erişilmez, onlara dalmakla da…
Onlardan sakınmak ancak onları gerçekleri ve sonuçlarını yansıtan parlak bir ışıkla karşılamak ile olur. Bu parlak ışık sözünü ettiğimiz tahrik edici unsurların hakikatini, şehvete dalmanın sonuçlarını, mal ve servet biriktirmenin sonucunda ne olacağını göstermelidir. Peki şeytanın tuzaklarından nasıl kurtulunur, helal kazanç ve doğru yerlere harcama nasıl yapılır, süs ve ziynetlere erişmenin faydası nedir?
İşte tıpkı bir balığın lezzetli yemin ucunda, pusu kurulmuş oltayı gördüğünde ondan kurtulmayı istediği zamanki hali gibi olunmalıdır.
Bu ışık ey kardeşlerim, sana her şeyin görüntüsünü ve suretini gösteren güneş ışığı gibi değildir. Fakat o rabbani bir ışıktır, her şeyin iç yüzünü gösterir, sana her şeyin hakikatini, sonuçlarını, gücünü, hayrını ve şerrini, hak olanını batıl olanını doğrusunu yanlışını ortaya çıkarır.
Gözlerin kapalı olarak bir şeye elini sürsen, onun, dokunduğunda yumuşak, semiz ve kaygan hatları olduğunu hissetsen, sonra gözünü açtığında dokunduğun şeyin, ağzından zehir akan alaca bir yılan olduğunu görsen korkarak uzaklaşırsın. Ne olduğunu bilmediğinde ona dokunmaya yöneldiğin yumuşacık olan varlığın, zehrini gördüğün anda ondan uzaklaştın. İşte dünya da aynen bu şekilde aldatır, acı ve zarar verir, Rasulullah (s.a.v.) de böyle buyurmuştur.
Görmek vardır, bir de basiretli olmak vardır. Güneşin nuru ile bakarsın ve eşyaların zahirini görürsün, Allah’ın nuru ile baktığında ise basiretin açılır ve eşyanın hakikatini görürsün, neticede hayır olanı görür ona yönelirsin, şer olandan ise kaçınırsın. İşte orucun amacı olan takvanın hakikati budur:
أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا أَوْ آذَانٌ ﴿
﴾ يَسْمَعُونَ بِهَا فَإِنَّهَا لَا تَعْمَى الْأَبْصَارُ وَلَكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ
“Onlar, yeryüzünde dolaşmadılar mı ki onların, onunla akıl ettikleri kalpleri ve onunla işittikleri kulakları olsun. Fakat baş gözleri kör olmaz. Lâkin sinelerdeki kalpler kör olur.”
وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ﴿
﴾ أَعْمَى * قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنْتُ بَصِيراً * قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنْسَى
Ve kim Benim zikrimden yüz çevirirse, o taktirde mutlaka onun için sıkıntılı bir geçim (hayat) vardır. Ve kıyâmet günü onu, kör olarak haşredeceğiz. (Kıyâmet günü şöyle) dedi: “Rabbim, beni niçin kör olarak haşrettin? Halbuki ben (daha önce) görüyordum.” (Allahû Tealâ): “İşte böyle, âyetlerimiz sana geldi fakat sen onları unuttun. Ve aynı şekilde (senin yaptığın gibi), o gün (de) sen unutulursun.” dedi.”
Yani aslında sen dünyada da (manevi olarak) kördün.
İmam Gazali şöyle der: “Takva Allah’ın kalbe bıraktığı bir nurdur…”
İmam (Şafi) hocası Veki’ye hafızasının zayıf olduğundan şikayet ettiğini şöyle ifade ediyor:
“Hocam Veki’e hafızamın zayıflığından şikâyet ettim. O da bana günahları terk etmemi tavsiye etti. Ve dedi ki: ‘İlim, Allah’ın verdiği bir nurdur. Allah’ın nuru ise devamlı günaha dalana verilmez.’”
Kardeşlerim, takva ile her türlü kötülükten kurtuluş ve her türlü cihatta başarı elde etmek mümkündür. Takvalı kişi bir zorlukla karşılaştığında isyana yönelmez. Çünkü o, işin hakikatini ve sonucunu görebilir, tıpkı yılanı gördüğü gibi. Ve Ondan uzaklaşması için nefsini ikna etmeye ihtiyaç duymaz.
Kardeşler, en büyük karşılık işte bu basirettir. Eğer bir kul hayrı şerden, hakkı batıldan, faydalı olanı zararlı olandan doğru bir şekilde ayırabilirse, ondan sonra artık hak ve hayırlı olan şeye yönelmekte zorlanmaz. Çünkü insan fıtratı ve aslına sevgisi gereği, aslında hayırlı olanı sever ve kötü şeylerden de nefret eder.
Bunun için Rasulullah (s.a.v.) şöyle dua ederdi:
(( اللهم أرنا الحق حقا وارزقنا اتباعه وأرنا الباطل باطلاً وارزقنا اجتنابه ))
“Allahım bana Hakkı Hak olarak göster ve beni ona uymakla rızıklandır, Batılı Batıl olarak göster ve beni ondan sakınmakla rızıklandır.”
(( اللهم إني أعوذ بك أن أضل أو أضل ، أو أزل أو أزل ، أو أظلم أو أظلم ، أو أجهل أو يجهل علي ))
“Allahım! Sapmaktan ve saptırılmaktan, kaymaktan ve kaydırılmaktan, haksızlık yapmaktan ve haksızlığa uğramaktan,cahilce davranmaktan ve cahillerin davranışlarına muhatap olmaktan Sana sığınırım."
Ramazan ve Allah’ın rızasını kazanmanın yolu
Şimdi bu hakikatleri destekleyen bilgileri veya açıkça ayetlerden alınan hakikatleri görmek ve göstermek üzere Kuran’ı Kerim’e dönelim:
﴾ اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ﴿
“Allah, göklerin ve yerin nuru’dur”
﴾ اللَّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُوا يُخْرِجُهُمْ مِنْ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ ﴿
“Allah, iman edenlerin dostudur, onları (onların nefislerinin kalplerini) zulmetten (karanlıklardan) nura (aydınlığa) çıkarır”
﴾ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ ﴿
“De ki: “Kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu?”
﴾ مَنْ لَمْ يَجْعَلْ اللَّهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِنْ نُورٍ ﴿
“Allah, kime nur kılmamışsa (vermemişse) artık onun için bir nur (aydınlık) yoktur”
أَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَأَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِي بِهِ فِي النَّاسِ كَمَنْ ﴿
﴾ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَا كَذَلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِرِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Ölü iken dirilttiğimiz ve insanlar arasında onunla yürüyeceği nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde olup, ondan çıkamayacak kimse gibi midir? Böylece kâfirlere, yapmış oldukları şeyler süslü gösterildi.”
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَآمِنُوا بِرَسُولِهِ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ ﴿
﴾ مِنْ رَحْمَتِهِ وَيَجْعَلْ لَكُمْ نُورًا تَمْشُونَ بِهِ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ
“Ey İman Edenler, Allah’a karşı takva sahibi olun. Ve O’nun Resûl’üne îmân edin ki, size rahmetinden iki kat versin. Ve size, onunla beraber yürüyeceğiniz nur (ışık) versin. Ve sizi mağfiret etsin (günahlarınızı sevaba çevirsin). Allah; Gafur’dur, Rahîm’dir.”
﴾ يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمْ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿
“Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilerin üzerine farz kılındığı gibi sizin üzerinize de farz kılındı. Umulur ki böylece takva sahibi olursunuz.”
Kuran’ı Kerim ışığında oruç, kişiyi zulmetten nura, günahların karanlığından itaatin aydınlığına, şehvetlerin zulmetinden Allah’a yaklaşmanın ışığına, malın ve servetin altında yatan gizlenmiş sırlardan göklerin ve yerin rahmetindeki nimetlere, etki altında kalmaktan birilerini etkilemeye, kurallardan maslahata, şehvet ve arzudan akla, maddenin pisliğinden ruhun temizliğine, hayatın sıkıntılarından nimetlerine ulaştırmak için yılda bir defa verilmiş bir fırsattır.
Yine oruç mümini, alelade bir kul olmaktan çıkarıp, aydınlanmış alimlerin mertebelerine eriştirmek için senede bir kez verilen bir fırsattır. İki mertebe arasındaki fark ne kadar da büyüktür.
Ey Kardeşlerim, Allah ile bağlantı kurmadan, O’na sığınmadan, O’nun ipine sarılmadan takva derecesine ulaşamazsınız. Bu da ancak O’nun emirleri üzere istikamette olup, Salih amel işlemek ile gerçekleşir. İşte Ramazan da bu bağı kurmak için altın fırsattır.
Bu yüzden Ebu Hureyre (r.a.)’dan Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğu nakledilir:
(( من لم يدع قول الزور والعمل به ، فليس لله حاجة بأن يدع طعامه وشرابه ))
“Kim kötü ve söz ve davranışları bırakmazsa, Allah’ın onun yeme içmeyi bırakmasına ihtiyacı yoktur.”
Bundan dolayı, orucunuzun takvaya vesile olabilmesi için doğru bir şekilde yerine getirilmesi gerekir. Sadece yeme içmeyi terk etmek ile oruç tamam olmaz. Çünkü sadece yeme içmeyi terk etmek Rasulullah (s.a.v.)’ın da buyurduğu gibi hiç bir işe yaramaz:
(( رب صائم ليس له من صيامه إلا الجوع ، ورب قائم ليس له من قيامه إلا السهر ))
“Nice oruç tutanlar vardır ki açlıktan başka elde ettikleri birşey yoktur ve nice gecelerini namazla geçirenler vardır ki, sabahlamaktan (yorgunluktan) başka bir kazançları yoktur.”
Ey kardeşlerim, orucunuz sadece açlık ve susuzluk olmasın. Namazlarınız da sadece yorgunluk ve sabahlamak olmasın. Oruçlarınızı her sene yaptığınız, ondan habersiz gafil halde bulunduğunuz adet olmuş bir şey haline getirmeyin. Yine orucunuz sözlerinizden ve davranışlarınızdan uzak, kıyamet gününde kalplerinizdeki pişmanlığınız olmasın.
Ağızlarınız yeme içmeyi bırakmak ile oruç tutsun, diğer organlarınız ise günahlardan ve şüphelerden uzaklaşmak ile oruç tutsun.
Gözlerinizi harama bakmaktan koruyun, mahremiyetlerinizi iyi bilip ona göre davranın.
Dillerinizi gıybet, laf taşıma ve iftira gibi boş sözlerden koruyun.
Kulaklarınızı haram olan eğlence seslerinden koruyun.
Ellerinizi şiddet ve eziyetten koruyun.
Ayaklarınızı şeytanın meskenlerine gitmekten koruyun.
Ve kalplerinizi açıkça yapmaktan utandığınız her türlü kötü davranıştan koruyun.
Böyle oruç tutarsanız beş vakit namazınız ve ona ek olarak Teravih namazınız da oturacağınız rabbani bir sofra olur, sizde onu müşahade eder, meyvelerini yersiniz. Ebu Hureyre (r.a.) Rasululah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
(( إِني أبيتُ يُطعمني ربي ويَسقيني ))
“Uyuduğumda beni Rabbim yedirir içirir.”
﴾ يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمْ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿
“Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilerin üzerine farz kılındığı gibi sizin üzerinize de farz kılındı. Umulur ki böylece takva sahibi olursunuz.”
Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun
***
İkinci Bölüm:
Alemlerin Rabbine hamdolsun, Ben şehadet ederim ki Salihlerin dostu Allah Teala’dan başka ilah yoktur, yine şehadet ederim ki Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) O’nun kulu ve elçisidir, O yüce bir ahlak üzeredir.
Dua:
Allahım bizi hidayet verdiğin, afiyette kıldığın, dost edindiğin kulların arasına kat. Bize verdiklerini bereketli mübarek kıl. Yarattıklarının şerrinden bizi koru. Muhakkak ki sen hak olana hüküm verirsin ve senin aleyhinde hüküm asla verilmez. Allahım bize bahşet, yasaklama, bize ikram et bizi yetersiz kılma. Bizleri kendine kul olarak seç, razı olmamıza yardım et ve sen de bizden razı ol. Allahım yüzlerimizi soldan koru, bizi muhtaç olmak ile sınama, çünkü biz yarattıklarının şerrini isteriz ve bahşedilenlerin hamdını gerçekleştirmek, yasaklananların kınanması ile sınanırız. Sen her şeyin üzerinde bahşedensin. Yerlerin ve göklerin tüm hazinesi senin elindedir.
Allahım bizi Salih amellerle hidayete erdir, senden başka hidayet verecek yoktur. Kötü amellerden bizi koru zira senden başka bizleri koruyacak olan yoktur.